Devlet Kiliseyi Taklit Etmeli Mi?

K isimli bir okuyucumuz bana yazarak şu soruyu sordu: “Eğer Tanrı’nın Sözü kadınların öğretmesini ve yetki kullanmasını yasaklıyorsa, devlet neden aynı ilkeyi izlemesin?”

Bu güzel ve ilginç bir soru. Elçi’nin 1 Timoteos 2:11-13’te kadın-erkek ilişkilerine dair öğretisini 613 emir (mitzvoth) yerine yaratılışa dayandırması bu soruyu daha da karmaşık hale getirmektedir. Kadın sükûnet ve tam bir uysallık içinde öğrensin. Kadının öğretmesine, erkeğe egemen olmasına izin vermiyorum; sakin olsun. Çünkü önce Adem, sonra Havva yaratıldı; aldatılan da Adem değildi, kadın aldatılıp suç işledi.”

Eğer sivil yönetim yaratılıştan gelen normlara dayanıyorsa ve Pavlus’un emirleri yaratılıştan gelen düzene dayanıyorsa, o zaman neden sivil yönetime uygulanmasınlar? Akıl yürütme sağlam gibi görünse de göründüğü kadar kesin değildir. Sorun ortadaki önermededir ve cevap 1. ayetten başlayarak tüm pasajı okumakta yatmaktadır.

Her şeyden önce, Pavlus Hristiyanlığı meslek edinenlere yazıyordu. Küçük Asya’daki (modern Türkiye’nin batısı) kiliselere bir dizi konuda talimat vermek için yazmıştır. Sivil yaşam için bir tüzük yazmıyordu, ama Hristiyanlara ve cemaatlere seküler dünyayla nasıl ilişki kuracakları konusunda talimat veriyordu.

Hristiyanların ve cemaatlerin yapması gereken ilk şey dua etmektir (1. ayet). Buradaki açılış talimatı, kimler için dua etmemiz gerektiğini sıralar: “Krallar ve yüksek mevkilerde bulunan herkes için, her yönden dindar ve onurlu, huzurlu ve sakin bir yaşam sürelim diye” (2. ayet). Duaya yapılan bu vurgu ve bunu izleyen temalar ışığında, birçok yorumcu burada ilk Hristiyan ibadet törenlerine bir gönderme olduğunu düşünmektedir.

İkinci olarak, Pavlus’un görünür kilisenin dışındaki dünyaya karşı duruşuna dikkat etmeliyiz. Elçisel kilise neyin peşindeydi? Mevcut sivil düzeni dönüştürmeye mi çalışıyordu? Hayır. Musa’nın medeni hukukunu ya da cezalarını ayrıntılı bir şekilde tesis etmeye mi çalıştı? Hayır. İlk kilise sadece huzur içinde bırakılmak istiyordu. Bu tema ikinci yüzyılda post-apostolik kilise tarafından tekrarlanmıştır. Pavlus’un ilgisi mevcut sosyal yapıların ya da sivil alanın dönüştürülmesinde değil, kayıpların kurtarılmasındaydı. Böyle yapmak iyidir ve Kurtarıcımız Tanrı’yı hoşnut eder. O bütün insanların kurtulup gerçeğin bilincine erişmesini ister. (3-4).

Pavlus “bir vaiz ve bir elçiydi” ve mesajı şuydu: Çünkü tek Tanrı ve Tanrı’yla insanlar arasında tek aracı vardır. O da insan olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa’dır. Uygun zamanda verilen tanıklık budur. (5-6). Pavlus öteki uluslara “imanı ve gerçeği öğretmeye” atanmış olduğunu söylüyor (7). Onun ilgisi toplumsal değil, kurtuluşsaldı.

Pavlus’un talimatının dini ortamı 8. ayette daha da netleşir: “O halde her yerde insanların öfkelenmeden ve kavga etmeden kutsal ellerini kaldırarak dua etmelerini istiyorum.” Bu talimat kilisenin dışındaki dünyaya yönelik değildir. Bu toplu ibadet için kullanılan bir dildir. Pavlus erkek ve kadınlarla ilgili talimatlarını bu bağlamda vermiştir. Bu genel bir sosyal emir değil, kilise düzeninin kurulmasıydı. Tıpkı erkeklerin dua etmesi gerektiği gibi, “Kadınların da saç örgüleriyle, altınlarla, incilerle ya da pahalı giysilerle değil, sade giyimle, edepli ve ölçülü tutumla, Tanrı yolunda yürüdüklerini ileri süren kadınlara yaraşır biçimde, iyi işlerle süslenmelerini isterim. Kadın sükûnet ve tam bir uysallık içinde öğrensin. Kadının öğretmesine, erkeğe egemen olmasına izin vermiyorum; sakin olsun. Çünkü önce Adem, sonra Havva yaratıldı; aldatılan da Adem değildi, kadın aldatılıp suç işledi. Ama doğum yapıp kurtulacaktır; yeter ki, sağduyuyla iman, sevgi ve kutsallıkta yaşasın.” (9-15).

Pavlus’un kadınlarla ilgili talimatını yaratılışa dayandırması önemli olsa da, bölümün bağlamından ve dilinden Pavlus’un amacının kilise yaşamına ve daha geniş bir dünyada Hristiyan davranışlarına değinmek olduğu açıktır. Pavlus sivil yaşamın nasıl yapılandırılması gerektiğine dair talimatlar vermemektedir.

Bazı daha genel hususlar vardır. Reformasyon’un Musa antlaşması anlayışına göre, “Onlara da, bir siyasi beden olarak, o halkın Devletiyle birlikte sona eren çeşitli adli yasalar verdi; genel hakkaniyetin gerektirebileceğinden başka hiçbir şeyi şimdi zorunlu kılmadı” (WCF, 19.4).

Pavlus’a göre, ulusal sivil yönetim de dahil olmak üzere Musa antlaşması çok özel bir işleve hizmet etmiştir (Gal 3). Kasıtlı olarak geçiciydi. Adem’e ve daha sonra İbrahim’e verilen vaatlerin yerine getirilmesine, bir tohum olacağına işaret ediyordu. İsa Mesih bu tohumdu. Mesih’in ölümüyle birlikte Musa antlaşması ve sivil yönetim sona ermiştir.

Musa antlaşması altında siyasi bir federalizm ve aile federalizmi (kocanın sivil yönetim ve dini kurum karşısında aileyi temsil ettiği) olduğu açıktır. İsrail devletinde var olan bu aile federalizminin de süresi dolmuştur. Bu aile federalizmini koruma girişimleri bir tür seçici teokrasi ya da teonomi ve hatta Musa ibadetinin yönleridir. Sivil yasalar ve törensel kült (yani kurban ibadeti) Mesih’in bir örneği olarak tasarlanmış, Mesih tarafından yerine getirilmiş ve bu nedenle süresi dolmuş ya da yürürlükten kaldırılmıştır. Eski Reform kiliseleri bu temelde halka açık ibadetlerde müzik aletlerini kaldırmıştır.

Ulusal İsrail’in sona ermesinden sonra, sivil yönetim için tek tüzük, yaratılışta açıklanan, vicdana yazılan ve sivil yargıç tarafından kullanılması amaçlanan doğal yasadır. Romalılar 13’te bu çok açıktır. Pavlus, sulh hakimine itaati, sulh hakiminin Musa yasasına bağlılığı temelinde nitelendirmemiştir. Yargıcın yetkisi Tanrı’dan gelir (Rom.13:1). Yargıcın görevi yasayı uygulamaktır (lütfu yönetmek değil). Sivil yaşam bir lütuf (karşılıksız iyilik) antlaşması değil, bir işlet (yasa) antlaşmasıdır. Kilise, Tanrı’nın krallığı, lütuf araçlarının, müjdenin duyurulmasının ve kilise disiplininin emanet edildiği kurumdur.

©R. Scott Clark. Tüm hakları saklıdır.

This article was originally published in English and has been translated into Romanian.


RESOURCES

Heidelberg Reformation Association
1637 E. Valley Parkway #391
Escondido CA 92027
USA
The HRA is a 501(c)(3) non-profit organization


Subscribe to the Heidelblog today!


2 comments

  1. Been a while (I was stationed there over 30 years ago, never learned much of it except to order in restaurants), but I’m guessing Turkish.

Comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Comments are welcome but must observe the moral law. Comments that are profane, deny the gospel, advance positions contrary to the Reformed confession, or irritate the management are subject to deletion. Anonymous comments, posted without permission, are forbidden.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.